A. CANLILARIN SINIFLANDIRILMASI
Canlılar Nasıl Sınıflandırılır ?
Yeryüzünde milyonlarca canlı vardır. Bunların her birini incelemek çok
zordur. Benzer özellikte olan canlıları bir grupta toplamak onları incelememizi
kolaylaştırır. Bu nedenle canlılar benzerlik ve farklılıkları
dikkate alınarak sınıflandırılmıştır.
Sınıflandırma yapılırken
• Dış görünüşleri,
• İç yapıları,
• Hareket, beslenme ve çoğalma özellikleri göz
önünde bulundurulmuştur.
Canlılar aşağıdaki şekilde sınıflandırılmıştır.
Bitkiler
Hayvanlar
Mantarlar
Mikroskobik Canlılar
1. BİTKİLER
İnsan ve hayvanların en önemli besin kaynağı olan bitkilerin yaşam alanları
çok geniştir. Kara ve su ortamlarında, çöllerde birçok bitki çeşidi vardır.
Nilüfer, kamış ve sazlar su ortamında yaşarken kaktüs çöllerde yaşar.
Elma, gelincik, papatya, çam, eğrelti otu, çim, domates, salatalık, kabak,
patlıcan vb. bitkiler ise kara ortamlarında yaşar.
Bir yerin iklimi, o yerde yetişen bitki çeşitliliğinde etkilidir.
Örneğin, yurdumuzda farklı iklim türlerinin etkili olması nedeniyle çok çeşitli
bitkiler yetişir. Çay bitkisi yalnızca Doğu Karadeniz Bölgesi'nde yetişirken
Akdeniz Bölgesi'nde yetişen turunçgiller iç bölgelerde yetişmez.
Bitkiler yapısal özelliklerine
göre,
• Çiçeksiz bitkiler,
• Çiçekli bitkiler olarak sınıflandırılmıştır.
Çiçeksiz Bitkiler
Çiçekleri olmayan bu bitkiler ağaç diplerinde, nemli toprak yüzeylerinde,
bataklıklarda ve sularda yaşar.
Karayosunları
Çoğunlukla az güneş alan, nemli ağaç gövdeleri veya kaya yüzeylerinde
görülen çiçeksiz bir bitkidir. Kökleri, su ve besin taşıyan yapıları yoktur.
Ciğer otu da nemli toprak ve ağaç gövdelerinde yaşayan çiçeksiz
bitkilerdendir. Suyun toprak içinde korunmasını sağlar.
Eğrelti otu, atkuyruğu ve kibrit otları daha gelişmiş çiçeksiz bitkilerdir.
Kara yosunlarından farklı olarak kök gelişmiştir. Yaprak ve gövdeleri olduğu
için su ve besin taşıyan yapılara sahiptirler. Ormanlarda, nehir ve göl
kıyılarında yaşarlar.
Çiçekli
Bitkiler
Çiçekli bitkilerin kök, gövde, yaprak ve çiçek gibi yapıları vardır.
Bitkinin yaşamsal faaliyetlerini yürütebilmesi için bu yapıların her birinin
ayrı bir görevi vardır.
Kök
Bitkinin toprağın altında kalan kısmıdır.
Havuç, kereviz, turp gibi kökünde besin depolayan bitkilerin köklerini
yeriz. Soğanın saçak gibi, havucun kazık gibi kökü vardır.
• Kök, bitkiyi toprağa bağlar, tutunmasını sağlar.
• Bitkinin yaşaması için gerekli olan topraktaki su ve
mineralleri alır. Bitki köklerinde toprağın derinliklerine ulaşmayı sağlayan
emici tüyler bulunur. Emici tüyler, kökün topraktaki su ve suda çözünmüş
maddeleri emmesini sağlar.
Yukarıda da söz ettiğimiz gibi bazı bitkilerin köklerinin besin depolama görevi
de vardır.
Gövde
Bitkinin toprak üstünde bulunan kısımlarından biridir. Bazı bitkilerde ince
ve yumuşak olan gövde çoğunlukla kışın kurur. Bu bitkilerin gövdelerine otsu
gövde denir. Bazı bitkilerin gövdeleri ise sert olup otsu gövdelerden sağlamdır.
Bu bitkilerin gövdeleri odunsu gövde olarak adlandırılır.
Bazı bitkiler gövdeleriyle yerde sürünür ya da bir yere sarılır.
Yer elması, patates, kavun, karpuz gibi bitkiler gövdelerinde besin
depolar. Bu bitkilerin gövdelerini yeriz. Kökün topraktan aldığı su ve
mineraller gövdeye ulaşır. Bu maddeler gövdenin yapısındaki borucuklarla taşınır.
Görevleri
• Bitkinin dik durmasını sağlar.
• Kökten gelen maddeleri yapraklara taşır.
• Bitkinin çiçek, yaprak ve meyvesini taşır.
• Yapraklarda üretilen besini diğer yapılara taşır.
Yaprak
Bitkilerin besin üreten kısımlarıdır. Şekli bitkiden bitkiye değişmesine rağmen rengi çoğunlukla yeşildir.
Yaprak sapıyla gövdeye bağlanır. Üzerinde iletimi sağlayan damarlar vardır.
Görevleri
• Besin yapar. Yapraklarda bulunan yeşil tanecikler
su, karbondioksit ve güneş ışığı ile birleşerek besin oluşturur.
Bitki; suyu kökleriyle topraktan, karbondioksidi havadan alır. Bitkiler besin üretirken
havaya oksijen verir. Bitkinin besin yapma işi fotosentez olarak
adlandırılır.
• Solunum yapar. Bitkiler de bütün canlılar gibi solunum yaparken oksijen
alır, karbondioksit verir. Solunum yine tüm canlılarda olduğu gibi gece gündüz
devam eder.
• Terleme yapar.
Bitkiler topraktan aldıkları suyun tümünü kullanmaz. Fazla su yapraklardan dışarı
atılır. Buna terleme denir. Yapraklarda terlemeyi sağlayan gözenekler
vardır. Terleme sıcak ortamlarda daha hızlı olur.
Çiçek
Bitkilerin üreme organlarıdır.
Taç yapraklar olarak adlandırılan renkli yapraklar; kokusu ve güzelliği
ile bazı hayvanların dikkatini çeker. Kuş, böcek gibi hayvanlar çiçeklere
konarak erkek organlardaki tozları dağıtırlar. Tozların dişi organa
ulaşması tohumun oluşmasını sağlar. Tohum dişi organda oluşur.
Çanak yapraklar, tomurcuk halindeyken taç yaprakları çevreleyen
yapraklardır. Çiçeği olumsuz şartlardan korur. Tomurcuk açılınca çiçeğin alt kısmında
kalır.
Çiçekli bitkinin kısımları sunusu için tıklayınız !
Çiçekli bitkinin kısımları sunusu için tıklayınız !
Tohum Nasıl Oluşur?
1- Ağaçların çiçekleri vardır.
2- Bir süre sonra çiçeklerin taç yaprakları dökülür.
3- Ham meyve meyve zamanla meyvenin içinde oluşur. Tatlanır, renklenir,
tohum oluşur.
2. HAYVANLAR
Hayvanlar yaşama ortamlarına, vücut yapılarına, beslenme ve üreme şekillerine
göre birçok şekilde gruplandırılabilir.
Bilim adamları, hayvanları omurgalı ve omurgasız hayvanlar olarak iki
grupta incelerler. Vücudumuzun dik durmasını sağlayan ve vücudumuza şekil veren
yapının iskelet olduğunu biliyoruz. Omurga, iskeletin temel kısımlarından
biridir, iskeletin diğer temel kısımları omurgaya bağlanır. Omurgasız
hayvanlarda omurga yoktur.
Omurgalı Hayvanlar
Memeliler: Omurgalı hayvanların en gelişmiş grubudur. Doğurarak çoğalır, yavrularını sütle beslerler. Akciğer solunumu yaparlar. Çoğunluğu karada yaşarlar, inek, fil, zürafa, at, deve, geyik otla; kurt, aslan, kaplan, çakal etle; fare, ayı hem etle hem de otla beslenen memeli hayvanlardır. Yunus, fok ve balina suda 'yaşayan memelilerdir.
Uçmalarına rağmen vücutları kılla kaplı olan yarasalar da memeli hayvanlar
grubunda incelenir.
Genellikle memelilerin vücutları kıllarla
iplidir.
Kuşlar: Vücutları tüylerle
kaplıdır. Ağız yerine gagaları vardır. Uçmalarını sağlayan kanatları
vardır.
Ancak tavuk, hindi, 'devekuşu ve penguen gibi kuşların kanatları olduğu
hâlde uçamazlar.
Yumurta ile çoğalır, yumurtadan çıkan yavrularının beslenme ve
korunmasını sağlarlar. Sularda beslenen kuşların gagaları geniş yapılı,
ayakları perdelidir. Tohumla beslenen kuşların gagaları daha 'küçüktür.
Sürüngenler: Ayakları köreldiği için sürüngenler adı verilmiştir. Yılanların hiç yokken
kaplumbağa, timsah ve kertenkeleler de küçük ayaklar vardır. Vücutları
sert pullarla kaplıdır. Yumurta ile çoğalır, akciğer solunumu yaparlar.
Zehirli türleri bulunan yılanlar diğer hayvanlarla beslenirler. Nehir ve göllerde yaşayan timsahlar, balık,
kuş ve zebra, keçi gibi memelilerle beslenirler. Kertenkeleler yapışkan dilleriyle
böcekleri avlayarak beslenirler.
Vücutları sert pullarla çevrili olan kaplumbağaların karada yaşayanları otçuldur.
Suda yaşayanlar ise küçük hayvanlarla beslenir.
Kurbağalar: Hem karada hem suda yaşarlar. Vücutları nemli ve kaygandır. Akarsu ve göl
kenarlarında sinek ve böcekleri yapışkan dilleriyle avlayarak beslenirler.
Yumurtayla çoğalan kurbağaların
yumurtadan çıkan yavruları balığa benzer. Solungaçlarıyla solunum yapan
yavruların büyüdükçe akciğerleri gelişir, ayakları çıkar. Kuyruk ve solungaçları
kaybolarak ergin kurbağa olurlar. Ergin kurbağalar akciğer ve deri solunumu
yaparlar.
Balıklar: Suda yaşar, solungaçlarıyla solunum yaparlar. Sudaki çözünmüş oksijeni
solurlar. Kuyrukları ve yüzgeçleriyle hareket ederler. Sudaki küçük canlılar
ile küçük balıkları ve bazı su bitkilerini yiyerek beslenirler. Köpek balığı,
hamsi, alabalık, palamut, kefal gibi değişik adlarla anılan çok çeşidi vardır.
Omurgasız Hayvanlar
Karada ve suda yaşayan birçok omurgasız hayvan vardır. Vücutları sert bir örtüyle
kaplıdır.
Karada Yaşayanlar
Çekirge, kelebek, arı, sinek, pire gibi omurgasızlar, eklemli bacakları ile
hareket eder. Bunlar karada yaşar.
Suda Yaşayanlar Denizanası, midye, mercan, ahtapot, yengeç, sünger, ıstakoz, denizyıldızı suda yaşayan
omurgasız hayvanlardandır. Yengeç, ıstakoz, midye gibi omurgasızların sert
kabukları vardır.
Süngerlerin delikli vücutları vardır.
Süngerler temizlik işlerinde ve ilaç yapımında kullanılır.
3. MANTARLAR
Mantarların birçok çeşidi vardır. Ağaç altlarında gördüklerimiz şapkalı
mantarlardır. Sebze ve meyvelerde çok sık rastladığımız küf de bir
mantar türüdür.
Nerelerde Yaşar?
Mantarlar nemli yerlerde, çoğunlukla ormanlarda, çeşitli
yiyeceklerin (ekmek gibi), meyve ve sebzelerin üzerinde yaşar.
Bitkilerden Ayrılan Özellikleri
Mantarlar bitki değildir. Birçok yönden bitkilerden ayrılır.
Türleri
• Şapkalı mantar:
Ormanlarda, bahçelerde bulunur. Sap ve şapka olmak üzere iki kısımdan oluşur.
İnce, ipliksi bir yapıya sahiptir. Sapın toprakla birleştiği yerden
besinleri alır.
• Küf Mantarları: Uzun süre açıkta
bırakılan yiyecekler üzerinde hızla çoğalarak bir örtü oluştururlar. Küflü
yiyeceklerin tadı ve kokusu değişir. Bu yiyecekleri yememeliyiz. Peynir
küfünden penisilin adı verilen ilaç yapılır.
• Maya Mantarları: Hamurun
mayalanması ve peynir yapımında rol oynayan mantarlardır.
Bir miktar hamur mayasını ılık su ve şekerle karıştırdığımızda maya
kabarmaya başlar. Çünkü şekeri besin olarak kullanan mantarlar hızla çoğalır.
Bu sırada gaz kabarcıkları çıkar.
Maya mantarları uygun sıcaklık ve besin olan ortamlarda canlılık özelliği gösteri.
Maya kuru iken yaşamsal faaliyetlerini sürdüremez.
• Hastalık Yapan Mantarlar: Bebeklerin ağzında pamukçuk denilen hastalığın nedeni bir mantardır.El ve ayaklarda kaşıntı
ile başlayıp çatlaklara ve kanamalara neden olan mantar hastalığına
mantarlar sebep olur. Saçkıran hastalığında da mantarlar rol oynar.
Yararları ve Zararları
Yararlı Mantarlar
• Şapkalı mantarlar E
vitamini açısından zengindir. Besin olarak kullanılır.
• Ekmek ve pasta yapılırken
hamurun mayalanmasını sağlar.
• Peynir yapımında
kullanılır.
• Peynir küfünden penisilin
denilen antibiyotik elde edilir.
Zararlı Mantarlar
• Bazı şapkalı mantarlar insanların zehirlenmesine neden
olur.
• El ve ayaklarda kaşıntıya, saçkıran ve pamukçuk hastalıklarına
neden olur.
• Yiyeceklerin küflenmesine neden olur.
• Buğday, mısır, asma gibi bitkilerde hastalıklara neden
olur.
Not: İnsanlar gerekli
besin (gübre) ve nemi sağlayarak şapkalı mantar üretirler. Bunlara kültür
mantarı denir. Son yıllarda ülkemizde kültür mantarı üretiminde büyük bir
artış vardır.
4. MİKROSKOBİK CANLILAR
Gözle görülmeyecek kadar küçüktürler. Yalnızca mikroskopta görülebilirler.
Mantarlar gibi zararlı olanlarının yanında yararlı olanları da vardır.
Nerelerde Yaşarlar?
Mikroskobik canlılar hava, su ve toprak gibi doğal
ortamlarda, insan ve hayvan vücutlarında, besinlerde yani uygun sıcaklık
ve besin olan her ortamda yaşarlar.
Canlı vücutları sıcaklık ve besin açısından mikroskobik canlılar için yaşamaya
elverişli yerlerdir.
Besinler de mikroskobik canlıların üremesi için uygun ortamlardır. Dışarıda
bırakılan yiyeceklerde çoğalan mikroskobik canlılar besinlerin bozulmasına
neden olur. Bu besinlerin kokuları ve görünümleri de bozuktur.
Deniz, göl ve okyanuslarda yaşayan bazı mikroskobik canlılar suyu oksijen
bakımından zenginleştirir. Ayrıca buralarda yaşayan diğer canlılar için önemli
bir besin kaynağı olur.
Hastalıklara Neden Olan Mikroskobik Canlılar
Verem, tifo, kolera, tetanoz hastalıkları ile boğazda bademciklerin şişmesi ile oluşan
hastalık bu canlıların etkisiyle olur.
Yaşamımızda Önemli Yer Tutan Mikroskobik Canlılar
Bu tür mikroskobik canlılar,
• Üzüm suyundan sirke yapılması,
• Sütten peynir elde edilmesi,
• Sütün yoğurda dönüşmesi,
• Bitki ve hayvan atıklarının çürüyerek toprağa karışması
olaylarında rol oynar.
Yoğurt Nasıl Oluşur?
Bir miktar ılık sütü birkaç kaşık yoğurt ile karıştırıp sıcak bir ortamda
bekletirsek sütün tümü yoğurda dönüşür.
Yoğurdun içindeki mikroskobik canlılar sütü besin olarak kullanır ve sıcak
ortamda hızla çoğalırlar. Böylece sütü yoğurda çevirirler.
Besinleri Uzun Süre Saklamak İçin Hangi Yöntemler Kullanılır?
Besinleri mikroskobik canlıların zararlı etkilerinden korumak ve uzun süre
saklamak için insanlar eskiden beri birçok yöntem uygulamaktadır.
Kurutma: Sebze ve meyvelerin içerdiği su buharlaştırılır. Susuz ortamlarda
mikroskobik canlılar yaşayamadığı için bu yiyecekler uzun süre saklanır.
Tuzlama: Yiyecekler bol tuz dökülerek tuzlanır. Böylece yiyeceklerin bozulması önlenir.
Konserve : Yiyecekler yüksek sıcaklıklarda konserve hâline getirilir. Bu yolla yiyecekler
teneke ve cam kavanozlarda aylarca saklanabilir.
Dondurma: Çok soğuk ortamlar mikroskobik canlılar için uygun bir yaşama ortamı değildir.
Buzdolabı ve derin dondurucuların kullanılmaya başlanmasından sonra sebze ve
meyveler dondurularak bozulmadan uzun süre saklanmaktadır.
Pastörize etme: Süt çok yüksek sıcaklıklarda ısıtılarak içindeki
mikroskobik canlılar öldürülür. Bu yolla paketlenen sütler uzun süre dayanır ve
daha sağlıklı olur.
B. YAŞADIĞIMIZ ÇEVRE
Yaşam Alanları
Her canlı, her ortamda yaşayamaz. Canlılar yaşamlarını sürdürebildikleri
ortamlarda yaşarlar. Bir kutup ayısı soğuk ortamlarda, deve ise sıcak
ortamlarda yaşar. Canlılar, besin elde edebilecekleri, rahat büyüyebilecekleri
ve çoğalabilecekleri ortamları yaşama alanı olarak seçer.
Canlılar yaşadıkları ortamlara kolayca uyum sağlar.
Kaktüs, çöl yaşantısına uyum sağlamıştır. Gövdesi su depolar. Terleme
yoluyla su kaybını en aza indirmek için yaprakları diken şeklinde gelişmiştir.
Oysa suda yaşayan nilüfer çiçeğinin böyle bir önleme ihtiyacı yoktur. Geniş
yaprakları, fazla suyu terleme yolu ile dışarı atar. Çam ağaçları gibi soğuk
ortamlarda yaşayan bitkilerin ise iğne yaprakları vardır.
Birçok ağaç ve çiçek, at, ayı, geyik, inek, kedi vb. hayvanlar karada
yaşar. Bu canlılar kara yaşamına uyum sağlamıştır.
Balık, su yosunu, midye, balina, sünger gibi canlılar suda yaşar. Bu
canlılar da suda yaşamaya uyum sağlamışlardır. Örneğin, balıklar solungaçlarıyla
solunum yaparlar, vücutları pullarla kaplı ve kaygandır.
Kuğu, ördek, kurbağa gibi hayvanlar ise hem karada hem de suda yaşarlar.
Bu canlıların ayakları suda hareket etmelerini sağlayacak şekilde perdelidir.
Mantarlar nemli yerlerde, ormanlarda yaşarken mikroskobik canlılar su,
uygun sıcaklık, hava ve besin olan her ortamda yaşayabilir. Bu ortam
su, kara ya da hava olabilir.
Bir canlı kendi yaşama ortamından alınıp farklı bir ortama konulduğunda
uzun süre yaşayamaz. Bir kaplan suda yaşayamaz. Akciğerleri olan kaplan
sudaki oksijeni kullanamaz. Geyik, antilop gibi hayvanları yiyerek beslendiği için
suda beslenemez.
Toprağın içinde yaşayan solucanlar yer yüzeyinde uzun süre kalamaz. Çünkü
yaşayabilmeleri için vücut yüzeylerinin nemli olması gerekir. Toprağın içi
nemli olduğu için orada bitki ve hayvan artıklarını yiyerek yaşar.
Canlıların Beslenme İlişkisi
Canlılar, yaşamsal faaliyetlerini sürdürebilmek için besinlerden sağladıkları
enerjiye ihtiyaç duyarlar. Her canlının beslenme şekli aynı değildir.
Bitkiler, fotosentez yaparak kendi besinlerini kendileri yapar. Böylece yaşamaları için
gerekli enerjiyi sağlar.
Hayvanlar, mantarlar ve mikroskobik canlılar besinlerini başka canlılardan
sağlar.
Tavşan havucu yer, tilki de tavşanı yer. Canlılar arasındaki bu şekildeki
beslenme ilişkisine besin zinciri denir. Her canlı besin zincirinin bir
halkasını oluşturur.
Besin zinciri kendi besinlerini üretebildikleri için bitkilerle başlar.
ikinci halkada otla beslenen (otçul) bir hayvan yer alır. Diğer
halkalarda ise etle beslenen (etçil) canlılar yer alır.
Besin zincirini oluşturan canlılardan birinin yok olması sonraki halkada
yer alan canlının besinsiz kalması demektir. Verilen besin zincirinde çekirgeler
yok olursa kertenkeleler besin bulmakta zorlanır.
Besin zinciri denizde de oluşur. Karides deniz bitkilerini, kalamar karidesi,
penguen kalamarı, foklar da penguenleri yer.
Bitki yapraklarıyla beslenen kaplumbağayı kurt yer. Kurt öldüğünde
akbabalara besin olur. Hayvan ölüleri bazı mikroskobik canlıların etkisiyle çürüyerek
toprağa karışır.
Canlılar doğada birbirleriyle uyum içinde yaşarlar. Bazı canlılar insanların
etkisiyle zarar görür. Bu canlıların zarar görmesi besin zincirindeki halkaların
kopmasına, bazı canlıların neslinin tükenmesine neden olur.
Doğal Çevre
Doğada, canlı ve cansız birçok varlık vardır. Doğadaki cansız varlıklar
olan hava, su, toprak, güneş canlıların yaşamını sürdürebilmeleri için
gereklidir. Bu cansız varlıkların kirlenmesi, bozulması ya da canlıların
bunlardan yararlanmalarının engellenmesi canlıların yaşamını tehlikeye sokar.
Canlı ve cansız varlıklar doğada uyum içindedir. Bu uyum insanların birtakım
etkileri sonucu bozulur.
İnsanların Doğal Çevreye Etkileri
İnsanların yaşadıkları çevreye olumlu ya da olumsuz birçok etkileri vardır,
insanlar çevreyi temiz tutarak, ağaç dikerek, çiçek yetiştirerek yaşadıkları çevreyi
güzelleştirirler. Ancak çoğunlukla insan faaliyetleri doğal çevreye zarar
verir.
• Plastik ve naylon çöpler,
piller doğayı kirletir, canlıların yaşam alanlarına zarar verir.
• Ev yapmak, tarla açmak
ve odun elde etmek için ağaç kesilerek ormanların tahrip edilmesi ormanda yaşayan
canlılara zarar verir. Ormanların oksijen sağlayarak havanın temizlenmesi ve
erozyonun önlenmesinde etkisi büyüktür.
• Fabrika ve evlerin
bacalarından çıkan dumanlar, egzoz gazları havadaki zehirli gazların artmasına
neden olur. Bunun sonucunda hava kirliliği ortaya çıkar. Hava kirliliği
insanların, bitki ve hayvanların yaşamını olumsuz etkiler. Ayrıca havada
zehirli gazların artması iklimleri ve dünyanın sıcaklığını etkiler.
• Deterjan gibi
temizlik maddelerinin atık sularla akarsu, deniz ve göllere karışması bu
ortamlarda yaşayan canlıların ölmesine neden olabilir.
Olumsuz Etkilerin Sonuçlan
İnsanların olumsuz etkileri sonucu ormanlar azalmakta, hava, su ve toprak
kirlenmektedir. Meydana gelen hava, su ve toprak kirliliği, plansız kentleşme
bitki örtüsünün azalmasına ve yok olmasına neden olmaktadır. Besin zincirinin
ilk halkası bitkiler olduğuna göre bu durumdan önce otçul, sonra bu otçullarla
beslenen hayvanlar ve insanlar zarar görür.
Bir hayvanın neslinin tükenmesi doğal dengenin bozulması demektir. İnsanların olumsuz etkileri sonucu ile aşırı ve bilinçsiz avlanma bazı
hayvanların sayısının azalmasına ya da neslinin tükenmesine neden olmaktadır.
Geçmişte var olan ancak günümüzde yaşamayan birçok canlı vardır. Bu canlılar aşırı
ve bilinçsiz avlanma sonucu yok olmuşlardır. Sadece Türkiye'de yaşayan Anadolu
kaplanı artık görülmemektedir.
Yurdumuzda nesli tükenmeye yüz tutan bazı hayvanlar kelaynaklar, Akdeniz
fokları, deniz kaplumbağaları, su samurları ve yaban koyunlarıdır.
Hayvanların soyunun tükenmesini önlemek için hayvanların yavrulama ve kuluçka
dönemlerinde avlanma yasağı konulmuştur. Böylece yavruların ölmesi
engellenmekte, hayvanların çoğalması sağlanmaktadır.
Hayvanların yanında bazı bitkilerin de nesli tükenmektedir. Yurdumuzda kardelen
ve orkide çiçeklerinin sayısı aşırı otlatma ve aşırı kentleşme sonucu çok azalmıştır.
Mikroskobik canlılar ve çevremizdeki yaşam alanları hakkındaki bulmaca için tıklayınız !
Mikroskobik canlılar ve çevremizdeki yaşam alanları hakkındaki bulmaca için tıklayınız !
ATATÜRK'ÜN DOĞA SEVGİSİ
"Ormansız ve ağaçsız toprak vatan değildir”
Atatürk bir doğa aşığıydı. Hayvanları ve bitkileri çok severdi. Yolun kenarındaki
bir iğde ağacının kesildiğini öğrendiğinde "Bunun başka bir yolu yok
muydu?" diyerek ağlamıştır.
Atatürk, ağaçların ve ormanın dünyadaki yaşam için çok önemli olduğunu
biliyordu. Bu nedenle çorak bir kent görünümünde olan Ankara'nın yeşillendirilmesi,
ağaçlandırılması için çok çalışmıştır. Atatürk Orman Çiftliği
bu çalışmanın en güzel örneğidir.
Dersimiz Fen Bilimleri ,
Hayatimizfen !
0 Yorumlar